Ana içeriğe atla

Yeni Mezun Sendromu

Yeni Mezun Sendromu 1Yeni mezun birinin her şeyden önce hayalleri vardır tutunduğu. Kampüs içindeki hayatla dışarıdaki hayatı benzer sayar, sanır ki gerçek "iş yaşamı"nı o zamana kadar okulda okutulan kitaplarda yeterince özümsemiş ve her şeyin bilincindedir. Fütursuzca bir özgüven içindedir, kolay değil sonuçta o koskoca bir "üniversite mezunu"dur artık ve hak ettiği firmada hak ettiği ücretle iş yaşamına ilk adımını atmalıdır. İşe önce kariyer sitelerinde cv' sini hazırlamakla başlar. Bu dönemde hedefler çıtayı zorlayacak derecede yüksektir, beklentilerini kendi donanımının yeterliliğine ya da çeşitli zorlu virajlara sahip bu yeni ummanın gerekliliklerine bakmadan çoktan oluşturmuştur bile kafasında, yeni mezun… "Talep ettiğiniz ücret" kısmına gelince rakamlar önce 4 hanelilerden başlar, tabi ki de böyle olmalıdır dediğimiz gibi o koskoca bir "üniversite mezunu"dur.… Herkesin başvuru yapacağı, herkesin çalışabileceği kendince "vasat pozisyon" diye nitelendirdiği pozisyonlara asla başvurmaz. Kendisine göre o ya "yönetici adayı" ya da "…... sorumlusu", "uzman yardımcısı" olmaya aday bir bireydir. 



Başvurular teker teker yapılır ve bekleme süreci böylece başlar. Aradan uzunca bir süre geçer ve hala başvurulardan her hangi bir ses çıkmamıştır. Günler, aylar ilerler; beraberinde umut da azalmıştır artık, egosunda yaralanmalar baş gösterir yeni mezunun. Bir şeyleri yanlış yapmıştır ama nedir ? Düşünür, düşünür ve daha ilk başta, yüksek tuttuğu çıtada değişikliklere gider, bu değişiklik ilk olarak talep ettiği ücrette olur, daha makul rakamlar yazar cv ye kendince ve yeni başvuru serüveni başlamıştır artık. Aradan aylar geçmesine ve cv de yapmış olduğu değişikliğe rağmen hala hiç ses seda yoktur. İşte bu, yeni mezunun egosunun çatırdamaya başladığı andır. Kendi içinde muhasebeye gider, ben kimim, artılarım neler eksilerim neler, şayet bir işveren olsaydım ve "a" pozisyonunda bir alım gerçekleştirecek olsaydım çalışacağım elemanda ne gibi özellikler, donanımlar arardım vs… artık vakit, bu zamana kadar kendisine okutulan kitaplardan ve beslenmiş egosundan sıyrılarak gerçek "iş yaşamı" ile yüzleşme vaktidir.

Yeni mezunumuz için asıl macera da bu noktadan sonra başlar…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlara kendinizi inandırma yolları

İnanmak, söylediklerinizin karşınızdaki tarafından psikolojik olarak onaylanmasıdır. Bu olmadan hiçbir olumlu tepki alamazsınız. İnsanların sizi yürekten onaylamasını nasıl sağlarsınız? Bu sorunun yanıtı pek çok şeye bağlıdır O kişinin sizinle olan geçmiş deneyimleri; sizin kişiliğiniz, sosyal konumunuz, dürüstlük, nesnelliğiniz; beden diliniz (Görünüşünüz, sesinizin tonu, konuşma hızınız, fiziksel davranışlarınız).Ama inandırma yı sağlamada başrolü coşkunuz ve kanıtlarınız oynar. Söylediğinizi coşkuyla anlatıyorsanız, sizi dinleyen söylediğinize inanmış olduğunuzu düşünür. Bunun için güzel konuşmada usta, çok akıllı, duygusal veya ünlü bir kişi olmanız gerekmez. Söylediğinize gerçekten inanıyorsanız, zaten bunu coşkuyla anlatır ve karşınızdakine de söylediklerinize gerçekten inandığınızı göstermiş olursunuz. Onu bu etkiler. Coşku niçin bu kadar etkilidir? Çünkü karşınızdaki hangi nedenlerle bu kadar coşmuş olabileceğinizi kendisine sormaya başlar. Coşkunuz onun için bir bilmece gi

İnsanları etkilemek için : Aynalama Tekniği

Hiç tanımadığımız bir ülkeye gittiğimizde büyük bir yabancılık çekeriz. İnsanlara kolayca ısınamayız. Ama bir gün bir lokantada otururken Türkçe konuşan birini görürsek hemen yanına gideriz, hiç tanışmasak bile birden ahbap oluruz.  Orada aynı dili konuşan benzer iki insanızdır. İşte bu örneğin temelinde de aynalama tekniği vardır. İnsanlar ortak nokta buldukları insanlardan hoşlanırlar. Hoşlandıkları insanlarla da ortak nokta oluşturmaya çalışırlar. Aynalama  karşımızdaki kişinin hareketlerini, ona belli etmeden taklit etmektir. Bu teknik aradaki bağı birden artırır. Biriyle konuşurken, o bacak bacak üstüne atmışsa siz de aynı bacağı atın, o kollarını kavuşturmuşsa siz de yapın, tıpkı aynaya bakar gibi. Ama bunları belli etmeden yapın ki bilinçaltını etkilesin. Aynalama  tekniğinin en çok işe yaradığı yerlerden biri de birinin teselli edilmesidir. Üzgün bir yakınımızı gördüğümüzde yanına gidip onu teselli etmeye, onun moralini düzeltmeye, enerjisini artırmaya çalışırız. Ama o üzg

Beden Dilinin Önemi - Konuşmadan Anlaşabilme

Profesör Doktor Albert Mehrabian' ın yaptığı araştırmaya göre kişilerarası iletişimde 7 - 38 - 55 kuralı geçerlidir. Bu kural; iletişimde yüzde 55 beden dilinin, yüzde 38 ses tonunun, yüzde 7 konuştuğumuz kelimelerin etkili olduğunu söyler. Toplumdan topluma küçük farklılıklar göstermekle birlikte bu kural tüm dünyada kabul görmektedir. Burdan çıkaracağımız; karşımızdaki kişiler büyük ölçüde beden dilimizi değerlendirir. Yani bir şeye ağzınızla evet derken başınızı iki yana sallıyorsanız, ağzınızdan çıkanın bir önemi yoktur. Tüm insanlar beden dilini kullanmayı bilerek doğar, çünkü bu kendimizi ifade etmede bir gereksinimdir. Etrafınızdaki çocukları inceleyin. Vücutlarını aktif olarak kullanırlar, daha kendilerini tam olarak ifade edemedikleri için vücut dillerinden yardım alırlar, biz onların ifade zorluğu çektiğini farketmeyiz bile. Ama büyüdükçe vücudun rahatlığa alışmasından dolayı bu alışkanlık kaybolur ve iletişim azalmaya başlar. Bazı çocuklara büyümüş de küçülmüş dememizi