Ana içeriğe atla

Çalışmak mı? Ev hanımı olmak mı?

Çalışmak mı? Ev hanımı olmak mı?Çalışan bütün kadınlar koşturmacanın içinde olmaktan sıkıldıklarını dile getirerek evde otursam keşke ev hanımı olsam diye iç geçirirler zaman zaman.Ki bu zamanlar genellikle henüz çözülemeyen problemlerin olduğu sancılı dönemlerdir. Aynı şekilde ev hanımları da evde kalmanın güzelliklerinin yanında bütün gün evde paslandıklarınıi, üretmediklerini hatta zamanla yemek ve temizlik yapmaktan başka işe yaramadıklarını düşünür hale gelirler. İnsanların bulundukları hallerden ötürü benzer piskolojiye girmeleri normaldir. Bulunduğu durumdan memnuniyetsiz, hep olmayana özenir hale gelebilirler.

Önce çalışan fedakar kadının bir gününü özetleyelim: Günü bir önceki günden programlıdır genellikle. Akşamdan ertesi gün giyeceği ütülenmiş, hazırdır. Her sabah saat çalmadan kalkmasına rağmen yinede kurulur o saat, malum işe geç kalmak gibi bir lüksü yok. Sabah sabah giyinip kuşanıp tam vaktinde çıkar evden. Eğer erken kalkmışsa o kısacık zamana akşamın yemeğini pişirmeyi ya da bi kaç bişeyler ütülemeyi ya da etrafı toplamayı sığdırır. Eğer birde anneyse öncelik çoçuğudur ki güne onu hazırlamakla başlar önce. Çoçuk daha gözünü yarım açsada kahvaltısı yaptırılmış, üstü giydirilmiş, çantası hazırlanmış ve kreşin yolu tutulmuştur bile. İş yerine geldiğinde de hala çıkamamıştır evdeki sorumluluklarından. Bu kezde gün içinde çoçuğunu kontrol eder, akşamın yemeğini düşünür, planlar programlar. Tüm bunlar kafasındayken iş yerinde de aynı hızla verimli çalışması beklenir. İşlerinde de yapmama gibi bir lüksü yoktur elbette, özen göstermesi şarttır. Akşam olur, sabahki koşturmanın benzeri yaşanır. Çoçuk kreşten alınır, çabucak yemekler hazırlanır, toplanır. Kendine zaman ayırmayı düşünmeden evvel eşine, çoçuklarıyla ilgilenir..

İşte bu hengameden yorulduğunda da özenir bazen ev hanımlarına.. Keşke der bende sabahları biraz daha geç kalksam, işlerimi ağırdan alsam.. Akşam yemeğimi buzluktan çıkarmasam yada aceleye getirmesem. Her gün başka tarifler denesem, kısık ateşte pişirsem yemeğimi. Markette ağır ağır bakınsam raflara. Akşam yemek kokulu evimin kapısını açsam çoçuklarıma, eşime.. Çoçuklarım yada ben hasta olduğumda birilerine bişeyler açıklamasam, sualsiz gitsem hastaneye.. Sabah kahvaltılarını uzatsam, yemek programlarını izlesem.. Daha fazla kendişme zaman ayırabilsem, yapmak istediğim hobilerle uğraşsam.. Evim her zaman temiz olsa, her gün başka bir yerini silsem..

Peki ya evdeki hanımlar ne yapıyor? Bu kadar kolaymı geçiyor günler.. Sabah kalkıyorlar elbette onlarında saatleri kurulu. İşe gitmiyor olsalarda işe giden eşlerinin geç kalmalarını istemezler. Fedakar bir ev hanımı eşinden önce kalkar, kahvaltısını hazırlar ve kapıdan uğurlar eşini. İstiyorsa eşi gittikten sonra uykusuna devame debilir, ama genelde tekrar yatağa gitmezler. Bunun yerine öğlenleri şekerleme yaparlar. Biraz etrafı toparladıktan sonra varsa bebeği onunla ilgilenir, ya da okul çağındaki çoçuğunu hazırlar ağır ağır. Daha zamanı vardır nede olsa. Sonra her gün yaptıkları gibi süpürürler o halıyı, alışkanlık kirli olsada olmasada süpürülür. Çalışan kadınların evlerinin haftada bir kez süpürüldüğü düşünülürse durum çok vahim.

Sonra akşamın yemeğini düşünür, varsa eksik markete gider gelir. Yemeğini yapar. Çoçuğu okuldan gelir, onunla ilgileniyim falan derken akşamın nasıl olduğunu kendiside anlamaz. Sonra evde olmak çok daha zor gün nasıl bitiyor anlamıyorum, yetiştiremiyorum bile derler. Bi süre rutinlikten sonra da ev işi ve yemekten ibaret bir hayatı haketmediğini, işe yaramadığını hissederler haklı olarak. Oysaki hayatı monotonlaştırmak bizim elimizde. İstedikten sonra evde de üretken olunabilir. Yeterki arzulasın insan. Haliyle o piskolojide çalışan kadınlara gıpta ederler. ‘Keşke bende çalışsam, bi işe yarasam; para kazansam..’ diye iç geçirirler. Çünkü bu sayede daha sosyal, daha aktif bir hayatlarının olacağına inanırlar. Hem kedni kazandıkları parayı harcamakta hoşşlarına gidecektir. Her ne kadar eşi anlayışı olsada, paranın kimin kazandığını hissettirmese de aklını kurcalayacaktır bu düşünceler.

Kısacası her iki tarafta eksik olana özenmiş durumda.. Şartları değiştirmek kolay olmasada en azından bunun için çaba sarfedip değiştirmeye çalışabilirsiniz. Yalnız şunu unutmamanız gerekir ki şartlar değişse bile varolduğunuz şu anki durumunuzu geri isteyebilirsiniz. Bu yüzden olumsuzlukları bi kenara bırakıp şu an ki durumunuzla mutlu olmaya çalışın. Kendinizi motive edin. Çalışmanız size kazandırdığı artıları düşünün. Aynı şekilde ev hanımları da; evde kalmanın avantajlarını kıyaslayın..Eğer hala durumundan hoşnut değilseniz, unutmayın herşey sizin elinizde. Yeter ki isteyin, sabredin...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlara kendinizi inandırma yolları

İnanmak, söylediklerinizin karşınızdaki tarafından psikolojik olarak onaylanmasıdır. Bu olmadan hiçbir olumlu tepki alamazsınız. İnsanların sizi yürekten onaylamasını nasıl sağlarsınız? Bu sorunun yanıtı pek çok şeye bağlıdır O kişinin sizinle olan geçmiş deneyimleri; sizin kişiliğiniz, sosyal konumunuz, dürüstlük, nesnelliğiniz; beden diliniz (Görünüşünüz, sesinizin tonu, konuşma hızınız, fiziksel davranışlarınız).Ama inandırma yı sağlamada başrolü coşkunuz ve kanıtlarınız oynar. Söylediğinizi coşkuyla anlatıyorsanız, sizi dinleyen söylediğinize inanmış olduğunuzu düşünür. Bunun için güzel konuşmada usta, çok akıllı, duygusal veya ünlü bir kişi olmanız gerekmez. Söylediğinize gerçekten inanıyorsanız, zaten bunu coşkuyla anlatır ve karşınızdakine de söylediklerinize gerçekten inandığınızı göstermiş olursunuz. Onu bu etkiler. Coşku niçin bu kadar etkilidir? Çünkü karşınızdaki hangi nedenlerle bu kadar coşmuş olabileceğinizi kendisine sormaya başlar. Coşkunuz onun için bir bilmece gi

İnsanları etkilemek için : Aynalama Tekniği

Hiç tanımadığımız bir ülkeye gittiğimizde büyük bir yabancılık çekeriz. İnsanlara kolayca ısınamayız. Ama bir gün bir lokantada otururken Türkçe konuşan birini görürsek hemen yanına gideriz, hiç tanışmasak bile birden ahbap oluruz.  Orada aynı dili konuşan benzer iki insanızdır. İşte bu örneğin temelinde de aynalama tekniği vardır. İnsanlar ortak nokta buldukları insanlardan hoşlanırlar. Hoşlandıkları insanlarla da ortak nokta oluşturmaya çalışırlar. Aynalama  karşımızdaki kişinin hareketlerini, ona belli etmeden taklit etmektir. Bu teknik aradaki bağı birden artırır. Biriyle konuşurken, o bacak bacak üstüne atmışsa siz de aynı bacağı atın, o kollarını kavuşturmuşsa siz de yapın, tıpkı aynaya bakar gibi. Ama bunları belli etmeden yapın ki bilinçaltını etkilesin. Aynalama  tekniğinin en çok işe yaradığı yerlerden biri de birinin teselli edilmesidir. Üzgün bir yakınımızı gördüğümüzde yanına gidip onu teselli etmeye, onun moralini düzeltmeye, enerjisini artırmaya çalışırız. Ama o üzg

Beden Dilinin Önemi - Konuşmadan Anlaşabilme

Profesör Doktor Albert Mehrabian' ın yaptığı araştırmaya göre kişilerarası iletişimde 7 - 38 - 55 kuralı geçerlidir. Bu kural; iletişimde yüzde 55 beden dilinin, yüzde 38 ses tonunun, yüzde 7 konuştuğumuz kelimelerin etkili olduğunu söyler. Toplumdan topluma küçük farklılıklar göstermekle birlikte bu kural tüm dünyada kabul görmektedir. Burdan çıkaracağımız; karşımızdaki kişiler büyük ölçüde beden dilimizi değerlendirir. Yani bir şeye ağzınızla evet derken başınızı iki yana sallıyorsanız, ağzınızdan çıkanın bir önemi yoktur. Tüm insanlar beden dilini kullanmayı bilerek doğar, çünkü bu kendimizi ifade etmede bir gereksinimdir. Etrafınızdaki çocukları inceleyin. Vücutlarını aktif olarak kullanırlar, daha kendilerini tam olarak ifade edemedikleri için vücut dillerinden yardım alırlar, biz onların ifade zorluğu çektiğini farketmeyiz bile. Ama büyüdükçe vücudun rahatlığa alışmasından dolayı bu alışkanlık kaybolur ve iletişim azalmaya başlar. Bazı çocuklara büyümüş de küçülmüş dememizi