Ana içeriğe atla

Evliliği geciktiren faktörler

Evliliği geciktiren faktörlerBazı kişiler, evlilik için gerekli özelliklere sahip olmalarına karşılık kolay kolay evlilik kararı alamazlar. Bunu çeşitli nedenlere bağlamak mümkündür. Evlilik kararı almayı engelleyen kişilik özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.

Geçmişte karşılaştıkları ve zamanla kendilerini hatalı buldukları başarısız denemeleri olan bireyler böyle hareket etmektedirler. Evlenme şanslarını, genellikle gösterdikleri gereksiz çabalarla kısıtlarlar ve büyük olasılıkla da evlenemezler.

Evlenebilecek uygun yaşlarda teklifleri, sürekli ve kasıtlı olarak reddeden bireyler yaşlarının ilerlemekte olduğunu fark edince telaşlanırlar. Genellikle evlenmek istediklerini her fırsatta ve her yerde sık sık dile getirirler

Evlenmenin meslek sahibi olmaya, eşin ise mesleki başarıyı engelleyeceğine inananlar, mesleki ve sosyal statüye aşırı değer bağlayanlar evliliği uzun süre ertelerler. Bu şartlar sağlandığında ise çevrelerinde istedikleri özellikteki kişilerin sayısı azalınca yalnız kalırlar.

Genellikle anne ve babaların çocuklarına kimseyi eşdeğer görmedikleri ya da kendilerinin yaptıkları başarısız evliliklerden koruma durumu.

Bazı bireyler yetiştikleri ailenin evlilikle ilgili etkileri sonucu olumsuz tutumlar geliştirirler. Anlaşılamayan, sürekli tartışılan ve kavga edilen ortamda yaşayan bireyler için evlilikle geçimsizlik eş anlam kazanır.

Ailesine ve yakınlarına karşı ekonomik sorumlulukları bulunan ve bu duruma aşırı değer veren bireyler eşlerini ve ileride olabilecek çocukları idare edemeyecekleri endişesiyle evlilik kararı alamazlar.

Yaşın ilerlemesiyle beklentilerin değişmesi, evlilik kararı almayı olumsuz etkilemektedir.

Bazı bireyler geçmişte âşık oldukları kimseyi her türlü kusurdan uzak bir kişiliğe dönüştürür ve başkasının onun yerini alabileceğine inanamaz, evlilik için bütün olanakları reddeder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlara kendinizi inandırma yolları

İnanmak, söylediklerinizin karşınızdaki tarafından psikolojik olarak onaylanmasıdır. Bu olmadan hiçbir olumlu tepki alamazsınız. İnsanların sizi yürekten onaylamasını nasıl sağlarsınız? Bu sorunun yanıtı pek çok şeye bağlıdır O kişinin sizinle olan geçmiş deneyimleri; sizin kişiliğiniz, sosyal konumunuz, dürüstlük, nesnelliğiniz; beden diliniz (Görünüşünüz, sesinizin tonu, konuşma hızınız, fiziksel davranışlarınız).Ama inandırma yı sağlamada başrolü coşkunuz ve kanıtlarınız oynar. Söylediğinizi coşkuyla anlatıyorsanız, sizi dinleyen söylediğinize inanmış olduğunuzu düşünür. Bunun için güzel konuşmada usta, çok akıllı, duygusal veya ünlü bir kişi olmanız gerekmez. Söylediğinize gerçekten inanıyorsanız, zaten bunu coşkuyla anlatır ve karşınızdakine de söylediklerinize gerçekten inandığınızı göstermiş olursunuz. Onu bu etkiler. Coşku niçin bu kadar etkilidir? Çünkü karşınızdaki hangi nedenlerle bu kadar coşmuş olabileceğinizi kendisine sormaya başlar. Coşkunuz onun için bir bilmece gi...

Çalışmak mı? Ev hanımı olmak mı?

Çalışan bütün kadınlar koşturmacanın içinde  olmak tan sıkıldıklarını dile getirerek evde otursam keşke ev  hanımı  olsam diye iç geçirirler zaman zaman.Ki bu zamanlar genellikle henüz çözülemeyen problemlerin olduğu sancılı dönemlerdir. Aynı şekilde ev hanımları da evde kalmanın güzelliklerinin yanında bütün gün evde paslandıklarınıi, üretmediklerini hatta zamanla yemek ve temizlik yapmaktan başka işe yaramadıklarını düşünür hale gelirler. İnsanların bulundukları hallerden ötürü benzer piskolojiye girmeleri normaldir. Bulunduğu durumdan memnuniyetsiz, hep olmayana özenir hale gelebilirler. Önce çalışan fedakar kadının bir gününü özetleyelim: Günü bir önceki günden programlıdır genellikle. Akşamdan ertesi gün giyeceği ütülenmiş, hazırdır. Her sabah saat çalmadan kalkmasına rağmen yinede kurulur o saat, malum işe geç kalmak gibi bir lüksü yok. Sabah sabah giyinip kuşanıp tam vaktinde çıkar evden. Eğer erken kalkmışsa o kısacık zamana akşamın yemeğini pişirmeyi ya da bi k...

Beden Dilinin Önemi - Konuşmadan Anlaşabilme

Profesör Doktor Albert Mehrabian' ın yaptığı araştırmaya göre kişilerarası iletişimde 7 - 38 - 55 kuralı geçerlidir. Bu kural; iletişimde yüzde 55 beden dilinin, yüzde 38 ses tonunun, yüzde 7 konuştuğumuz kelimelerin etkili olduğunu söyler. Toplumdan topluma küçük farklılıklar göstermekle birlikte bu kural tüm dünyada kabul görmektedir. Burdan çıkaracağımız; karşımızdaki kişiler büyük ölçüde beden dilimizi değerlendirir. Yani bir şeye ağzınızla evet derken başınızı iki yana sallıyorsanız, ağzınızdan çıkanın bir önemi yoktur. Tüm insanlar beden dilini kullanmayı bilerek doğar, çünkü bu kendimizi ifade etmede bir gereksinimdir. Etrafınızdaki çocukları inceleyin. Vücutlarını aktif olarak kullanırlar, daha kendilerini tam olarak ifade edemedikleri için vücut dillerinden yardım alırlar, biz onların ifade zorluğu çektiğini farketmeyiz bile. Ama büyüdükçe vücudun rahatlığa alışmasından dolayı bu alışkanlık kaybolur ve iletişim azalmaya başlar. Bazı çocuklara büyümüş de küçülmüş dememizi...