Ana içeriğe atla

Ailede Kişisel Gelişim Sendromu

Ailede bireylerin yaşça gelişimlerini tamamlaması aile büyüklerinden alınan bilgilerin reel hayatta yetersiz kalması gelişen toplumun geride kaldığını ifade etmekdedir.İnsanların kendini geliştirme gibi problemlerinin oluşu topluma faydalı olabilmek birşeyler katabilmek ve hepsinden önemlisii insanların kişisel gelişiminin tam anlamıyla gelişmesi demektir.İnsanoğlu sahip olduğu bilgi kadar dışarıya aktarabilir,aile kavramında da aynı şekildedir düzensiz bir kişinin aileye hiçbirşey katamayacağı gibi toplumada kültürel gelişimede çok fazla etkisi olamaz.İnsan önce aileden aldığı bilgilerle kendini geliştirmeye daha sonra çevresinden aldığı bilgilerle kendini geliştirir.İşte tam bu noktadan sonra kişisel gelişim ortaya çıkar aile ve çevre gelişimlerini tamamladıkdan sonra insanoğlu çeşitli yollarla kendini geliştirmeye ve çevresine daha faydalı birer birey olmayı amaçlamıştır.Olgunlaşmanın temelinde yatan kişisel gelişim bünyesinde barındırdığı ailenin önemini topluma katkıda bulundukça ortaya çıkarmıştır.

En önemli hazinemizdir ailemiz. En kötü günlerimizde sığındığımız, teselli, sıcaklık ve sevgi aradığımız ailemiz. Bazen geçimsizlik olsa da bu geçimsizliği uzatmadan mutlu aile tablomuza geri dönmek isteriz. Peki bu nasıl olmalı? İşte size mutlu aile olmanın sırları;


Eşinize ve çocuklarınıza hitap tarzınızdan tutun da sabırlı ve dengeli olmanıza kadar pek çok etken kurduğunuz yuvanın kalitesini belirliyor. Nasıl bir aile olduğunuzu tanımlamakta güçlük çekiyor ya da sorunların kaynağını merak ediyorsanız ‘iyi aile’ olmanın evrensel doğrularına kulak vermelisiniz.
Mutlu Aile Olmanın Sırları
Eşinizle ve çocuklarınızla ilişkilerinizde zaman zaman sıkıntıya düşersiniz çözüm üretemezsiniz. Kızınızın üç yaş asilikleri oğlunuzun ergenlik sorunları eşinizin işten yorgun gelip televizyon başında sızması… Bazen hepsi üst üste gelir bazen sadece birisi oturur gündeminize. Bir sorunla karşılaştığınızda genellikle olaya farklı bir açıdan da bakabileceğinizi unutup bozuk plak gibi takılır kalırsınız. Sonra biraz sakinleşip eşe dosta danışır ya da meselenin ciddiyetine göre bir uzmandan yardım alırsanız çözümsüz problemin olmadığını görür ve daha önceki hatalı davranışlarınızdan ötürü mahcubiyet hissedersiniz. Mesela ilköğretim birinci sınıfa giden oğlunuz bütün uyarılarınıza rağmen çantasını akşamdan hazırlamak yerine sabaha bırakıyor ve servise yetişme telaşı içinde tüm aileye gergin dakikalar yaşatıyor. Siz düzeni ve tertibi seven bir annesiniz; ama eşiniz biraz daha esnek ve rahat olmaktan yana olduğu için “Çocuğu bu kadar bunaltma canım.” diyor size. Üstelik bu düşüncesini oğlunuzun yanında dile getiriyor ve artık sözünüzün dinlenmeyeceğini isteklerinizin dikkate alınmayacağını hissedip öfkeleniyorsunuz. Bu durumda eğer bir çıkış yolu bulamazsanız siz her akşam “Oğlum çantanı hazırla öyle yat.” demeye oğlunuz bir türlü sizi dinlememeye eşiniz sabah sabah havayı gerginleştirdiğiniz için size çıkışmaya devam edecek. Peki meseleye farklı bir çerçeveden nasıl bakarsınız; Öncelikle her olayda olduğu gibi bu olayda da hatayı sorumluluğu ve çözümü yarı yarıya paylaşmalısınız. “Ben düzen ve tertip konusunda acaba aşırıya mı kaçıyorum?” sorusunu kendinize yöneltmeli ve her sabah oğlunuz servisi kaçıracak korkusuyla hem ona çıkışıp hem de çantasını kendi ellerinizle toplamaktan vazgeçmelisiniz. Ona sadece servisin saatini ve yetişebilmek için kaç dakikası olduğunu bir kez hatırlatmakla yetinin. Belki o gün birşeylerini evde unutacak hatta servisi kaçıracaktır; ama meselenin ciddiyetini anlayabilmesi için etkili bir yöntemdir bu. Eşinize de uygun bir zamanda uygun bir dille çocukların yanında kendisini eleştirmemesini bunun doğurduğu olumsuz sonuçları örnek vererek anlatmalısınız. Bu örneği farklı olaylar için de kullanabilirsiniz. İşin püf noktası bozuk plak gibi takılıp kaldığınızı hissettiğiniz an farklı bir pencereden bakmayı denemektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsanlara kendinizi inandırma yolları

İnanmak, söylediklerinizin karşınızdaki tarafından psikolojik olarak onaylanmasıdır. Bu olmadan hiçbir olumlu tepki alamazsınız. İnsanların sizi yürekten onaylamasını nasıl sağlarsınız? Bu sorunun yanıtı pek çok şeye bağlıdır O kişinin sizinle olan geçmiş deneyimleri; sizin kişiliğiniz, sosyal konumunuz, dürüstlük, nesnelliğiniz; beden diliniz (Görünüşünüz, sesinizin tonu, konuşma hızınız, fiziksel davranışlarınız).Ama inandırma yı sağlamada başrolü coşkunuz ve kanıtlarınız oynar. Söylediğinizi coşkuyla anlatıyorsanız, sizi dinleyen söylediğinize inanmış olduğunuzu düşünür. Bunun için güzel konuşmada usta, çok akıllı, duygusal veya ünlü bir kişi olmanız gerekmez. Söylediğinize gerçekten inanıyorsanız, zaten bunu coşkuyla anlatır ve karşınızdakine de söylediklerinize gerçekten inandığınızı göstermiş olursunuz. Onu bu etkiler. Coşku niçin bu kadar etkilidir? Çünkü karşınızdaki hangi nedenlerle bu kadar coşmuş olabileceğinizi kendisine sormaya başlar. Coşkunuz onun için bir bilmece gi

İnsanları etkilemek için : Aynalama Tekniği

Hiç tanımadığımız bir ülkeye gittiğimizde büyük bir yabancılık çekeriz. İnsanlara kolayca ısınamayız. Ama bir gün bir lokantada otururken Türkçe konuşan birini görürsek hemen yanına gideriz, hiç tanışmasak bile birden ahbap oluruz.  Orada aynı dili konuşan benzer iki insanızdır. İşte bu örneğin temelinde de aynalama tekniği vardır. İnsanlar ortak nokta buldukları insanlardan hoşlanırlar. Hoşlandıkları insanlarla da ortak nokta oluşturmaya çalışırlar. Aynalama  karşımızdaki kişinin hareketlerini, ona belli etmeden taklit etmektir. Bu teknik aradaki bağı birden artırır. Biriyle konuşurken, o bacak bacak üstüne atmışsa siz de aynı bacağı atın, o kollarını kavuşturmuşsa siz de yapın, tıpkı aynaya bakar gibi. Ama bunları belli etmeden yapın ki bilinçaltını etkilesin. Aynalama  tekniğinin en çok işe yaradığı yerlerden biri de birinin teselli edilmesidir. Üzgün bir yakınımızı gördüğümüzde yanına gidip onu teselli etmeye, onun moralini düzeltmeye, enerjisini artırmaya çalışırız. Ama o üzg

Beden Dilinin Önemi - Konuşmadan Anlaşabilme

Profesör Doktor Albert Mehrabian' ın yaptığı araştırmaya göre kişilerarası iletişimde 7 - 38 - 55 kuralı geçerlidir. Bu kural; iletişimde yüzde 55 beden dilinin, yüzde 38 ses tonunun, yüzde 7 konuştuğumuz kelimelerin etkili olduğunu söyler. Toplumdan topluma küçük farklılıklar göstermekle birlikte bu kural tüm dünyada kabul görmektedir. Burdan çıkaracağımız; karşımızdaki kişiler büyük ölçüde beden dilimizi değerlendirir. Yani bir şeye ağzınızla evet derken başınızı iki yana sallıyorsanız, ağzınızdan çıkanın bir önemi yoktur. Tüm insanlar beden dilini kullanmayı bilerek doğar, çünkü bu kendimizi ifade etmede bir gereksinimdir. Etrafınızdaki çocukları inceleyin. Vücutlarını aktif olarak kullanırlar, daha kendilerini tam olarak ifade edemedikleri için vücut dillerinden yardım alırlar, biz onların ifade zorluğu çektiğini farketmeyiz bile. Ama büyüdükçe vücudun rahatlığa alışmasından dolayı bu alışkanlık kaybolur ve iletişim azalmaya başlar. Bazı çocuklara büyümüş de küçülmüş dememizi